Merhaba Hoşçakal

Genelleme yapmak istemiyorum ama tek kişilik yada iki kişilik oyunlar (istisnalar hariç) biraz sıkıcı oluyor.

Bu oyun da iki kişilik olduğu için çok yüksek beklentilerle gitmemiştim zaten.

Konu aslında enteresan.

Hayatınızın bir dönemimde bir yerlere gittiyseniz, hele de giderken ardınızda birilerini bıraktıysanız ve bir gün geri dönmeniz gerektiyse yada en azından böyle bir durumu ya olsaydı diye düşündüyseniz bu oyunu başka bir gözle izleyeceksiniz.

Senin başına geldi galiba diyenleri duyar gibiyim.

Arkamda bırakma kısmı tam arkada bırakma sayılmasa da üniversite döneminde ailem İstanbul’da olduğu halde ayrı eve çıkma ve kendi ayaklarım üzerinde durmaya çalışmam buna güzel bir örnek olabilir.

Ailemin büyük itirazlarına rağmen yapmıştım ve ya başarısız olursam ya tekrar dönmem gerekirse diye çok düşünmüştüm o dönemler. Ama çok şükür mahçup olmadım onlara, ilk başlarda her ne kadar karşı çıksalarda sonrasında başarmış olmamdan dolayı onlar da benimle gurur duyduklarını her fırsatta söylerler.

Neyse oyuna dönecek olursak;

Yıllar sonra eve dönen Hester’in, erkek kardeşi Johnnie’yle yaşadığı birkaç saat süren aile içi hesaplaşmasını anlatıyor oyun.

Yıllarca köle gibi çalıştırıldıktan sonra bir iş kazasında bacağı kopan babaları, hurdaya çıkarılmış bir makine gibi, kenara atılmıştır.

Terkettiği eve on beş yıl sonra yalnızca bir “merhaba” ve “hoşçakal” demek için uğradığını söyleyen Hester’in asıl niyeti, babasının tazminat parasından payını almaktır.

Yaşamın savurup attığı bu iki kardeş bir gece boyunca yitirdikleri her şeyi; aile, çocukluk, sevinç, umut, aşk… ne varsa sorguluyor.

Bu yazı 1645 defa okundu

Murat Zaralı
Latest posts by Murat Zaralı (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.