Boyalı Kuş

Boyalı Kuş

Bu sene doğum günümde birçok kitap hediyesi aldım fakat havaların ısınması, özel hayattaki çalkantılı günler derken kitap okuyamama dönemime denk geldiği için “Cam Kent”ten sonra ilkini ancak okuyabildim.

Kitap, 2. Dünya Savaşında ailesi tarafından güvenliği için uzak bir köye gönderilen çocuğun oradan oraya savruluşunu anlatıyor. Genel olarak sinirleri zorlayan, konu olmuş insanların yapabildiklerinden dehşete düşeceğiniz, vahşet dolu günler, yıllar okuyacaksınız.

Benim kitapta gördüğüm; çocuk psikolojisinin, toplum psikolojisinin, o dönem ki cehalet ve eğitimsizliğin çok başarılı bir biçimde işlenmesiydi. Aslında kitabın da adı böyle bir hikâyeden geliyor. Bu hikâyede; bir kuşu yakalayıp tüylerini rengârenk boyayıp tekrar gökyüzüne salıyorlar. Kuş, tekrar kazandığı özgürlüğünün sevinciyle sürüsüne döndüğünde diğerleri bir süre şaşkın bakarken benzerini görmedikleri kuş, boşu boşuna kendilerinden biri olduğuna onları inandırmaya çalışıyor. Parlak renklerin iyice şaşırttığı kuşlar birbiri ardına saldırmaya başlayıp kuşun ölümüne sebep oluyorlar. İşte bu ‘Boyalı Kuş’, tüm kitabı ve çocuğun yaşadıklarını en net haliyle anlatıyor bize.

Hitler’in yaptığı katliamı düşününce, esmer olan bu küçük çocuğun gözünden bakıldığında, savaş bitiminde yeryüzünde sarı saçlı, mavi gözlü insanlardan başkasının kalmayacağını düşünmek kadar saf bir düşünce yoktur. Ya da yakmak için koca koca fırınlar yapacaklarına, Yahudilerle çingenelerin saç ve göz rengini değiştirmenin daha kolay olacağını düşünmek kadar hayal gücü barındıran başka bir düşünce de olamaz. Kitap ilerledikçe, çocuk büyüdükçe, söyledikleri daha iç acıtıcı bir hal aldı. Sovyet Rusya’nın savaşı kazanıyor olmasından dolayı, köy halkının kominizim korkusundan söylediği, kadınlarla çocuklarımızı da paylaşmamızı isteyecekler lafından kahramanımızın yaptığı çıkarım yürek burkuyordu. İşte düşündükleri: “Kadınlarla çocukların paylaşılacağı doğruysa her çocuğun birkaç babası, birkaç anası, sayısız kardeşleri olacak demekti. Herkesin olmak! Nereye gitsem babalar güven verici elleriyle saçlarımı okşayacak, anneler beni göğüslerinde sıkacak; ağabeyler beni köpeklerden koruyacak; bende kız kardeşlerime göz kulak olacaktım. Köylülerin neden korktuklarına akıl erdiremiyordum doğrusu.”

Yahudi ve Çingenelerin Naziler tarafından katledildiği bir dönemde ikisi de olmadığı halde sadece ailesinden ayrı kaldığı için çocuğa yapılmayan eziyet kalmamış. Tüm bunlara karşı bu kadar küçük bir çocuğun hayatta kalmak için zekasını kullanması, insanları gözlemleme şekli çok etkileyici ama en etkileyici olan tüm bu söylediklerimin yazarın gerçek yaşamından gelmesi. Yazar kitabın devam serisini yazmayı düşündüğü için tam olarak kitabın bir sonu yok ama ben bu durumu rahatsız edici bulmadım, çünkü yazar asıl kapanışı bu kitap yüzünden başına gelenleri yazarak yapmış. O dönem Almanya’nın durumunu böylesine gözler önüne sermesi tabi ki hoş karşılanmamış bu yüzdende epey sıkıntılar çekmiş. Kitabın en sonunda nasıl tepkilerle karşılaştığını, kitap için yapılan karalama kampanyalarını hatta Almanya’da uzun yıllar yasaklanmasını, vatan haini ilan edilip orada yaşayan annesinin evine saldırılarda bulunmalarını, kitabını hiç okumamış insanların onu Amerika’da bulup saldırmaları gibi olayları ve tüm bunlar için ne düşündüğünü yazmış.

Yazar aslında son sözünde başından geçenleri anlatırken de bize toplum psikolojisinin önemli örneklerini göstermiyor mu? Kulaktan dolma bilgilerle, diğer yazarlara baskı yapılarak yayımlanmış kitabı kötüleyen eleştiriler ve belgesellerle ne kadar çabuk yargılıyoruz, kalemi kırıyoruz? Olanları okuyunca böyle büyük bir tepkinin doğmasının inanılması güç bir durum olduğunu düşünüyorum, aklımda sürekli tekrar eden soru; insanlar bu kadar değer veriyor muydu kitaplara? Bu kadar okuyorlar mıydı? Ama zaten her şey okumadıkları içindi sanırım, okusalar da o dönem ki cehaletlerini, haksızlıklarını inkar etme dürtüsü içermelerinden kaynaklanmıyor muydu? Neyse ki 60’lı yılların sonunda Kitap Amerika’da modern edebiyat derslerinde yardımcı kitap olarak okutulmaya başlanmış, kendi yaşam mücadeleleri için gerek entelektüel, gerek duygusal, gerekse fiziksel bazda bir örnek olarak görülmüş.

Anlatmaya doyamamamdan anlayabildiğiniz gibi çok başarılı bulduğum kitap, başında yazarın kısa hayat hikayesini içeriyor. Yazarımız tüm bu sıkıntılı günlerden sonra Amerika’da zengin bir dulla evlenip yüksek sosyetenin arasına karışmış, birkaç kitap daha yazdıktan sonra 1991 yılında intihar ederek hayatını tamamlamış. Maalesef buradan sonra söyleyecek bir sözüm kalmıyor artık.

Bu yazı 1471 defa okundu

Meryem Kadıoğlu
Latest posts by Meryem Kadıoğlu (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.