Türkiye Neden Uçak Üretmeli?

Türkiye Neden Uçak Üretmeli?Televizyonda keyifle seyrettiğim programlardan bir tanesi National Geographic’de (NG) yer alan “Uçak Kazası Raporu”dur. Gerçek olayların aktarıldığı programda, tehlike atlatan veya kaza/kırım yapan uçakların müfettişlerce incelenmesi ve hatanın nerede olduğunun anlamaya çalışılması anlatılmaktadır. 2000’li yılların başlaması ile ülkemizde kullanımı çok artan uçaklar aslında birer mühendislik harikasıdır. O kocaman kütlelerin havalanması, içinde bizleri ve  sevdiklerimizi saatlerce çok farklı hava koşulları altında güvenli bir şekilde A nokasından B noktasına taşıması takdir edilmesi gereken bir durumdur. Ama takdir edilmesi gereken bir diğer konu ise aslında bu uçakları tasarlayan ve geliştiren kişiler ve firmalar olmalıdır. Zira, arkasında çok büyük mühendislik hesaplarının ve emeklerinin yattığı bu araçlar için harcanan kaynaklar inanılmazdır. Tabi bu harcamaya oranla elde edilen kazançlar ise çok daha fazladır.

NG’de yer alan belgeseli izlerken insan bir an düşünüyor, problemin yaşandığı bir olay neden bu kadar derinlemesine incelenmektedir? Bu ısrarın nedeni nedir? Mühendislik problemleri ekstrem durumlar göz önüne alınarak çözüldüğüne göre acaba bu tür kazalar hem birer trajedi ama aynı zamanda birer fırsat mıdır? Teknik bir hata bulunuyorsa ve bu hata başka uçaklarda da yaşanabilirse mutlaka tespit edilmeli midir? Bakınız sorgulayıcı zihniyet bu aşamada yer almaya başlamıştır.

1999 yılında İnşaat mühendisliği bölümünden mezun olduğumda tarihi bir olay yaşandı Türkiye’de. Aslında aynı zamanda bir trajediydi yaşanan; İzmit ve Düzce depremleri. Trajediydi zira insan ve sanayi yoğun olan bir bölgede meydana gelen bir felaketin insan yapımı binaları ve mühendislik yapılarını nasıl yıktığını, felaket sonrasında ortaya çıkan durumun yönetilmesi açısından büyük rezaletler yaşandığını gördük. Yükseklisans’a başladığım dönemde insanların gündemi depreme dayanıklı binalar ve deprem felaketine karşı alınması gereken önlemlerdi. Bu konuda çok şey yazıldı/çizildi. Benim gibi bir çok inşaat mühendisliği öğrencisinin eğitimlerinde depreme dayanıklı yapı tasarımı konuları güncellendi. Ve aradan geçen 12 yıldan sonra Ekim-Kasım 2011 aylarında Van’da depremler yaşandı. 1999 kadar olmasa da gene can ve mal kayıpları oluştu. Yerinde görme şansım oldu (bkz. İKÜ-Van Raporu- Link). Gözlemler maalesef can sıkıcıydı. İnsan yapımı binalardaki tasarım ve yapım hataları inanılmazdı. Oysa daha 12 yıl önce yaşanan büyük bir felaket ve ardından yönetmeliklerde yapılan iyileştirmeler vardı. Neredeydi alınan dersler ve bu derslerin sonuçları?

Modern bir toplum olmayı hedefleyen bir ülkeyiz. 100 yıla yaklaşan bir uyanma ve gelişme sürecindeyiz. Tüm devlet sistemlerinin yapılandığı 1923’ten itibaren iki büyük dünya savaşı, sayısız global ekonomik krizler geçirdik. Sanayi çağından bilgi çağında geçtik. Sosyal hayatımız 1980’lerden itibaren inanılmaz bir değişime uğradı. Kapalı ekonomiden liberal ekonomiye geçtik. Globalleşen dünyada kendimize yer bulmaya çalıştık. Ve açıkçası geçen her gün-ay-yıl ile görülüyor ki rekabet artık bölgesel değil tamamen küresel. Bu durumda 70 milyonluk bir ülkenin atıl olan gelişme potansiyelini harekete geçirmek lazım. Bu hareketlenme, günümüzde sadece bilim ve teknoloji üreterek olur. Hazır çözümleri tercih etmek, rol model olacak yapıları kopyalamak üzerine fikir üretmemek açıkçası sonucu büyük bir felaket olan tek yönlü bir yoldur. İşte bu yüzden Türkiye “yerli uçak/otomobil/gemi” üretmelidir. Zira, bahsettiğim ürünler kişi odaklı, kısa süreli çalışmaların sonuçları olmayıp tam tersine ekip çalışmasına dayanan ve uzun ama kararlı çalışmaların sonuçlarıdır. Bu ürünler sadece birer göstergedir. Esas amaç geniş katılımlı ortak çalışmaların, hayallerle başlayan hedeflerin gerçeklenmesinde kullanılmasıdır. Bu coğrafya için zor biliyorum ama “ben” yerine “biz” demeyi gerektiren çalışmalardı. Veya benim daha çok yeni duyduğum “bu iş benden geçer” mantığı yerine “elimden gelen her katkıyı sağlarım” denmesi gereken işlerdir.

Türkiye, uçağını üretmelidir.

Türkiye, depreme dayanıklı yapılarını da üretmelidir.

Türkiye, çok kaliteli ilköğretim öğretmenlerini de yetiştirmelidir.

Aksi halde, onlar ortak biz pazar misali etinden-sütünden faydalanmak üzere çayıra salınmış besi hayvanlarından bir farkımız kalmaz.

Bu yazı 1273 defa okundu

Ahmet Anıl Dindar
Latest posts by Ahmet Anıl Dindar (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.