Hasdal’dan Mektubum Var

oagacinalti3

Yılmaz Özdil’in 25 Ekim tarihli yazısında bahsedildiği gibi sahte kalabalık olmamak için, Balyoz davasında olanı biteni yandaş medyadan değil de bizzat mağdurlarından dinlemek için adresimi göndermiştim “Balyoz Mağduru Kurmay Albaylar”a. Bizzat mektup yazıp yaşadıklarını anlatmak istiyorlardı ilgilenenlere.

Yılmaz Özdil 25 Ekim 2013

Yılmaz Özdil 09 Kasım 2013

Dün mektubum geldi.  Bana mektubu gönderen Kurmay Albay Levent Kerim Uça. Hürriyet gazetesinden alıntıladığım kadarıyla “1995’te Türkiye’nin yerli yapım ilk mayın avlama gemisi “TCG Meltem” denize indirildiğinde ilk kez basının karşısına çıkmıştı. O dönem kıdemli binbaşıydı. Pakistan’da askeri ateşe olarak bulundu, Pakistan depremindeki çabasıyla halkın yüreğini kazandı. Deniz Harp Okulu, alay komutanı olarak ona emanet edildi. Bu erken terfiydi ve istikbal vadeden subaylara veriliyordu.  Gölcük Donanma Komutanlığı’nda bulunan belgeler gerekçe gösterilerek 22 Ağustos 2011 tarihinde tutuklandı.”

Okuyabildiğim tüm kaynaklardan, dinleyebildiğim tüm kişilerden bu davalar ile ilgili olanı biteni takip etmeye çalışmama ve bu davalarda yaşanan tüm tuhaflıkları bildiğimi düşünmeme rağmen, mektubu okuyunca ne kadar duygulandığımı anlatamam. Keza bir deyiş vardır “yaşamayan anlamaz” diye. Benim gibi düşünse dahi çoğumuzun durumu aslında bundan ibaret.

mektup_short

Sizler ile bu mektubun bazı satır başlarını paylaşmak istiyorum.

“Bizler, Balyoz iftirasından mağdur subaylarız. Bize üzülmenizi değil, sadece gerçekleri bilmenizi istiyoruz. “

“Bizi sizin adınıza, Türk milleti adına yargıladılar ve sizin adınıza ceza kararları verdiler. Sizin adınızsa yargıladılar, ama bu davayı sizin gözünüzden kaçırmak için de her şeyi yaptılar. Mahkemeyi İstanbul’dan 90 km. uzaklıkta, Silivri Cezaevinin içinde spor salonundan bozma bir yere kurdular. Duruşmaların televizyondan canlı veya banttan yayınlanması talebimizi kabul etmediler. Biliyorlardı ki, bir tek celsenin dahi sizin tarafınızdan izlenmesi, çıplak gerçeği görmenizi ve davanın kocaman bir yalandan ibaret olduğunu anlamanızı sağlayacaktı.”

“Mahkemede içimizden biri ‘ben o yazıyı yazdığımı söylediğiniz saat ve dakikada su altında dalıştaydım, işte bu da TRT’nin kamera görüntüsü’ dedi ‘peki’ dediler”

“Avukatlarımızdan birisi,’Sayın Başkan, Ankara ODTÜ’den bilgisayar uzmanı öğretim üyesi bilirkişi tanığımız şu an salon dışında hazır, heyetinizce dinlenmesini talep ediyoruz, kanun da savunma tarafından hazır edilen tanığın dinlenmesi gerektiğini söylüyor’ dedi, duymazdan geldiler. Bu talebini akşama kadar defalarca yineledi cevap vermediler. En sonunda ‘dinlemeye gerek yok!’ dediler.”

“Mahkemede ‘Ortaya koyduğunuz çelişkileri delillerin tartışılması aşamasında ele alacağız’ dediler. Daha sonra da ‘Siz, zaten delillerin tartışılmasını savunmalarınızda yaptınız, ayrıca bir aşamaya gerek yok’ dediler, hepimizin ağzı açık kaldı. İşte böyle yargılandık”

“Sonra da Türk Milleti adına, yani sizin adınıza karar veriyoruz diyerek tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla yetişmiş bizleri mahkum ettiler. Siz görseydiniz, bilseydiniz buna müsaade etmezdiniz, ama gözünüzden kaçırdılar.“

Bu mektubun ekinde ise 12 maddelik seçme “çarpıcı gerçekler” listesi bulunuyor.

Bu listeden sadece iki örnek vereceğim. Diğerlerini ilgilenenlerle paylaşabilirim.

  • 2003 yılında kaydedilmiş ve kapatılmış bir CD’de, 2007 yılında piyasaya çıkan bir font ile(calibri ve cambria yazı tipleri) MS Word programında yazı yazılamayacağı, Microsoft tarafından mahkemeye gönderilen resmi yazı ile kanıtlanmıştır.
  • 2003 yılında hazırlandığı ileri sürülen bir yazı içerisinde TSK Personel Kanunu’nun 2005 yılında TBMM’de değiştirilmiş halinin yer alması.

Bütün bu yazılanlara rağmen verilen cezaların temyizi için Yargıtay’a gidildiğinde ise durumun vahameti daha da ortaya çıkıyor.

“Birilerinin tüm adalet sistemini çökertmek pahasına da olsa bizleri mahkum etmeyi aklına koyduğunu nereden bilebilirdik. Savunmalarımız, tanıklarımız, bilirkişi ifadeleri… hiçbiri dikkate alınmadı. Devletine ve milletine yıllarca hizmet eden bizlere, üzerimize atılan iftira karşısında adil yargılanma hakkını bile çok gördüler.“

Hepinizin takip ettiği üzere bugünlerde gündem epey yoğun. Yolsuzluk soruşturması daha çok su kaldıracak gibi gözüküyor. Balyoz ve Ergenekon gibi davalar sırasında kulağını, gözünü ve ağzını kapatanlar, hatta kapatamayıp davalar süresince kararlar açıklanamadan sanıklar ve yaşamını yitirenler için olmadık sözler söyleyenler, şimdi “masumiyet karinesi”, “gerçek kanıt gerek!” vs… gibi açıklamalar yapıyorlar. Bunun üzerine o davalar döneminde ve son 1-2 gündür arkadaşlarımdan çok duyduğum bir söylemi de burada paylaşalım, “Adalet herkese lazım”.

Umarım filler tepişirken ezilen yine çimenler olmaz.

Mektup son söz olarak şöyle tamamlanıyor.

“Mahkeme ne derse desin, bu dava bizce vicdanlarda kazanılmıştır. İlginiz ve yaşadığımız bu zulme kayıtsız kalmamanız bize güç verdi. İftiradan ve adaletsizlikten uzak bir yaşam sürmeniz dileğiyle saygılar sunarız.

Duyarlılığınız için YÜREKTEN teşekkürler”

Adalet arayanlar adına

Levent Kerim Uça

 

PS1: Mektubun tamamını okumak isterseniz Mektup dosyasından, ek’ine de Mektup-EK1 dosyasından ulaşabilirsiniz.

PS2: Yazı Başlığında kullanılan foto Yılmaz Özdil’in yazısından alınmıştır.

Bu yazı 1686 defa okundu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.