Dinamizm…

Haftabaşında bir kötü ve bir de iyi haber aldım.

Kötü haber, elimdeki yumurtaları aynı sepete koyma riskini öngöremediğim için sepetin devrilmesi ile bir anda yaşadığım ani boşluktu. Maalesef, insanlar arasındaki iletişimin ve ortak çalışma kültürünün olmaması sebebiyle, proje önerilerini verdiğim ve kabul aldığım “eğitim” kurumu, kendilerine has sebeplerle, projelerimin başlamasını 5 ay sonrasına erteledi ve aradaki süreçte çalışma yapmamı istedi. Acı olan projelerim prototip çalışmaları içerdiğinden sadece 6 ay süreliydiler. Proje önerisini verdiğim Ocak 2012’den itibaren, bana bildirilen “olası” başlama tarihi olan Ekim ayı arasında fiili olarak “10 ay” bulunmaktadır. Sanırım bu süreç, karakterinde olmayan konularda adım atmaya çalışan yapıların içine düştüğü durumun net bir göstergesidir.

Bu durum karşısında proje müellefi olarak yapılan değerlendirmede gördüğüm şudur ki “araştırma” içinde motivasyonun yüksek oranda olduğu ve sembolik desteklerle bile bu motivasyonun arttırılacağı bir durum iken elinize geçen üç satır yazı ise insani biraz sersemletmesine kanmadan “size rağmen ben bu işi yapmak istiyorum” diyen insanlar kendilerine her zaman yol bulurlar. Ben şanslıyım, proje ekibim durumu güzel değerlendirdi, önlemlerini aldı, süreci revize etti ve yolumuza devam ediyoruz. Zira, beklemekle geçen zaman içinde eminim dünyanın bir yerlerinde, uzaklara gitmeye gerek yok biliyorum ki 5km ötemde elimdeki fikri çoktan değerlendirmeye alanlar var, insanlar koşmaktalar. Bu konudaki refleks söylem “böyle şeyler oluyor, yılmamak gerek, işte Türkiye’nin şartları ve imkanları bu” olmaktadır. Acı olan, “çalışılmaması istenen” proje “Mars’a seyahat” üzerine değil, eldeki imkanlarla novel bir çalışma yapıp potansiyel araştırmacıların imkanlarını genişletmek. Emin olun, yazılım projesinin maliyeti aslında sıfırdı. İstenen şey sadece bir proje numarası ile belirlenmiş olan destekti. Önceki gün bitirdiğim “Çılgın Türkler-Kıbrıs” kitabında bolca okuduğum bir ifadeyi hatırlıyorum bu aşamada; “Vatan sağolsun”.

Aldığım güzel haber ise kişisel olarak benim için gerçekten güzel bir haberdi. 11 yıllık çalışma sürecimin 8. senesinde kazandığım bir dereceden dolayı imkanına kavuştuğum terfim için yeşil ışık yandı. Tanrım bu habere o kadar çok sevindim ki sanırım astronot olacaksın deseler bu kadar sevinmezdim :)

Şaka bir yana, geçen hafta yaşananlar ve bu haftabaşında gördüklerim, dün akşam yaptığım iki güzel konuşma ile hareket alanımın genişlemesi sonucunda gördüğüm durum şudur; “gidecek daha çok yolumuz var”. Toplum olarak şu alışılmış statik düşünce yapımızın geçmesi için gençlere daha fazla iş delege etmeli, daha fazla sorumluluk vermeli ve onları bir an önce karar veren kişi haline getirmeliyiz. 5-6 yıl öncesine kadar ben de kendimi sonsuza kadar birinin himayesinde “öğrenci” gibi kalacağımı düşünüyor ve kendime bir efendi arıyordum. Ancak sağduyum gösterdi ki insanın efendisi “kendisidir”. Ve kendisi dinamik olmayan bireylerin yarattığı aile, kurum, toplum işte böyle karakteri dışındaki konularda başarısız olur. Korkmamak ve cesur olmak gerekir. Aksi halde, dünyanın her yerinde, benim geçen yıl tecrübe ettiğim gibi, 34 yaşındaki bir Türk’e diğeri “sen amatörsün” der. O an biter sizin geçmiş birikiminiz ve gelecek beklentiniz, eğer içinizde dinamik olan motivasyon bulunmuyorsa.

Gidilecek çok yol var ve ayağınızı bastığınız yerden itibaren başlıyor.

Sevgilerimle…

Bu yazı 1758 defa okundu

Ahmet Anıl Dindar
Latest posts by Ahmet Anıl Dindar (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.