Türkiye Neden Üretmelidir?

Türkiye Neden Üretmelidir?Hikayemiz bilindik, yaz aylarında karınca yiyecek toplamış ama ağustos böceği eğlenmiş. Kış gelince de karınca yiyecek bulmuş, ağustos böceği ise zor durumda kalmış.

Bu hikayenin ana fikri çok nettir; “yatırım yaptığınız çalışmalar size kazanç sağlar”.

Acaba ülkemiz genelinde ve çevremiz özelinde bu durumu nasıl değerlendiririz?

Bir test yapalım; üretmek, katma değer katmak, yaratmak(!), geliştirmek, buluş yapmak, patent. Bu kelimeleri okuyunca;

1) Hangisi sizi heyecanlandırdı?

2) Hangisi sizi bunalttı?

3) Hangisi sizi ezdi?

4) Hangisi sizin fani bir canlı olduğunuz için kulağınızı tırmaladı?

Eminim cevaplarınız vardır. Ben kendi cevaplarımı açıklayarak vereyim.

Bugüne kadar ortaya çıkarmaya çalıştığım herşeyi sıfırdan yapmaya çalıştım. Yazılarım boş bir kağıtta başlamıştır. Problemleri en ham hallerinden itibaren yapmaya çalıştım. Var olan sistemleri birbirleri ile beraber kullanmaya çalıştım. Kendi alanım dışında kalan her çalışmayı uzmanı olan kişilerle görüşerek, onları dahil ederek değerlendirmeye çalıştım. Bir çok problemi kendim tanımladım veya en azından çevreme tanıttım. Yeniyi oluşturmaya çalıştım ki özgünlüğünü yakaladığım konuları belgelendirmeyi hedefliyorum. Bugüne kadar bunaldığım tek bir konu oldu, beraber çalıştığım kişilerde eğer aynı motivasyonu göremez hatta üstüne negatif katkı alırsam bu beni çok bunaltıyor. Ben kimim de bunları açıklıyorum derseniz, açıklamama izin verin. Elinden geldiği kadarıyla iyi bir eğitim almış, değerli hocaların/araştırmacıların yanında bulunmuş, derslerini almış 35 yaşında bir araştırmacıyım. Türkiye’de bir üniversitede 11 yıldır çalışıyorum. Her güne bir gün önceden hazırlanmış planla başlıyorum. Önümdeki 12 aylık süreç programlanmış, 24 aylık süre ise hedeflenmiştir. Elinde birçok araştırma konusu ve dolayısıyla projesi olan birisiyim. 42 yaşıma geldiğimde profesör olmayı hedefliyorum. Yani, kendimi 5-6 yıl sonra nerede görmek istediğimi biliyorum.

Ama aynı ben daha 3 yıl önce yöneticisine “bu benim doktora diplomam, benden beklentiniz nedir?” diye sorunca “ne yaptığın umurumda değil, ister kal ister git” cevabını almış, 11 yıldır çalıştığı üniversitede halen hak ettiği yeri alamamış, projesinin hazırlığında “bu işin yolu benden geçer” tehdidini duymuş birisidir. Ben okumuş adam olarak bu tavıra maruz kaldıysam acaba başkalarının geleceği nasıl oluşmaktadır?

Bu güzel ülkede son 20-30 yılda işler çok değişti. Aslında dünyada işler çok değişti. Globalleşme ile hayatlarımız bambaşka haller aldı. Serbest piyasa şartları ile alışkanlıklarımız ve sahip olabileceklerimiz değişti. İşimiz zorlaştı. Ülke olarak ve birey olarak şartlar artık çok farklı. İyi ve bilgili olanın kazanacağı bir dünya karşımızda artık. Çin, Hindistan gibi güçler var artık önümüzde. Düşüncenin artık sınırların ötesine gidebildiği ve ürün olarak size döndüğü bir çağdayız. Siz 5TL’ye yaparken, 2TL’ye üretenin olduğu bir ortamdayız.

Çok hoşuma giden bir anekdot var aklımda. Bir arkadaşım anlattı. Londra’da 3 gün süren bir atölye çalışmasının son gününde Hint’li birisi işin duayeni yaşlı profesöre soruyor “Bu yaptıklarınızı, anlattıklarınızı nasıl başardınız?”. Yaşlı profesörün cevabı manalıdır “Hiçbir şey güneşli bir pazar sabahı masaya gelmemiştir”.

Bayanlar ve baylar, gözlerimizi açalım, zira yattığımız yerden kalkmamız zaman alacaktır. Eğer kalkamazsak, olacakları düşünmek bile istemiyorum.

Bu yazı 1199 defa okundu

Ahmet Anıl Dindar
Latest posts by Ahmet Anıl Dindar (see all)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.