Bavyera Seyahati 5: Münih-1/3

Gezimizin 6.gününü Münih’e ayırdık ve öncelikle olarak saray ve müze gezilerimizi yapmaya karar verdik. 40 €’ya aldığımız 14 gün geçerli 2 kişilik olan müze ve saray biletimizin parasını çıkarmak için bütün gezilecek yerlere gittik :)) Sabah erkenden kalkıp otelimizin yanındaki fırından aldığımız sandviçlerimizi, odamızdaki ısıtıcıyla yaptığımız çay ve kahvemizle yudumlarken bir yandan da güzergahımızı belirledik ve yola koyulduk. İlk hedefimiz Nymphenburg Sarayı idi.

Nymphenburg_Sarayi
Nymphenburg_Sarayi

Otobüsle saraya ulaştığımızda bizi harika bir manzara karşıladı. Yapay bir çayın arkasında kocaman bahçesiyle görkemli bir saray. Bu manzara bize ne kadar da büyükmüş dedirtti ama aslında daha hiçbir şey görmemiştik. Nymphenburg Sarayı, barok tarzı inşa edilmiş ve Bavyera Krallığının yöneticilerinin yazın konakladığı ana mekânmış. Yaptırdığı görkemli şatolarla ün salmış Kral Ludwig II, bu sarayda dünyaya gelmiş. Sarayın içi o kadar görkemli ve güzel ki kesinlikle görmeye değer. Sarayın içinden arka bahçeye çıktığınızda ise sizi 200 hektarlık bir park karşılıyor. 1671’de İtayan bahçesi olan bu park, Dominique Girard tarafından Fransız stilinde yeniden düzenlenmiş ve genişletilmiş. 19. yy’da ise Friedrich Ludwig von Sckell tarafından İngiliz tarzında yeniden yapılmış. Von Sckell önemli bir isim, Münih’teki İngiliz Bahçesi’nin de yaratıcısı aynı zamanda. İngiliz Bahçesi’nden de detaylı şekilde bahsedeceğiz daha sonra :) Sarayın bahçesinde bir kanal bulunuyor ve kanalın iki tarafında iki göl var ve bu göllerde çok sayıda kuğu ve ördek var. Zarafetleriyle göz dolduran o bembeyaz kuğular sizi doğal, eşsiz ve harikulâde bir atmosfer içine sokuyor. Kuğulardan birini yakın markaja alıp video çekelim dedik. Kameramanımız Uğur Suyadal çekimi yaparken bendeniz Pınar Kuğu da kuğuyla yaptığım röportaj esnasında, kendisine sevgi göstermek amacıyla kanadını okşayınca, öyle bir ses çıkardı ki bir an korkudan havaya zıpladım valla :p
Nymphenburg_Sarayi_Video
Parkın içinde, Pagodenburg (1716–1719), Badenburg (1719–1721), Magdalenenklause, Amalienburg ve Apollotemple adında pek çok kasır bulunmakta. Bu köşkler sarayın yanında küçük kalıyor tabi ama son derece görkemliler onlar da. Marstallmuseum ise krallığın faytonlarının, kızaklarının sergilendiği son derece ilgi çekici bir müze. Bu müzenin yanında bir de porselen müzesi bulunuyor. Nymphenburg ile ilgili daha detaylı bilgileri ve açılış-kapanış saatlerini buradan öğrenebilirsiniz:  http://www.schloesser.bayern.de/englisch/palace/objects/ny_schl.htm

Nymphenburg gezimizi bitirdikten sonra merkez tren istasyonuna geldik ve yemek yemek üzere Burger King’e girdik. Almanya’daki tek sıkıntımız kredi kartını kullanamamızdı. O yüzden nakit paramızı kontrollü harcamak zorundaydık. Bu arada Münih içindeki ulaşımı sağlamak için günlük bilet aldık. Bu bilet tüm toplu taşıma araçlarında geçerliydi.

Tramvay
Tramvay

Tramvay, otobüs, metro ve tren olmak üzere bütün vasıtaları kullandık :)) Otelimizin önünden tramvay kalkıyordu, tren ve metro istasyonu otelin hemen yanındaydı. Böylelikle her saatte otele rahatça ulaşabildik.

Günümüzün geri kalanına Olympiapark’ı ziyaret ederek devam ettik. İçinde suni bir göl bulunan, yemyeşil ve kocaman bir park burası. Gölde dileyenler deniz bisikletiyle gezinti yapabiliyorlar. Çocuklar için ise gölde yapılabilecek farklı aktiviteler var. İsteyenler ücret karşılığında olimpiyat alanını gezebiliyorlar. İlgi duyanlar için Sea Life adında bir akvaryum da mevcut. Biz parkı gezdikten sonra göl kenarında çimenlerin üzerinde oturup stres atmayı tercih ettik. Bir yandan şarabımızı yudumlarken bir yandan da güneşin tadını çıkardık. Güneşlenmeye gelen insanlar da vardı etrafta. Şehir içinde, bikinili insanlar göl kenarında güneşleniyor. Gerekli eşyalarını alıp bisikletlerine binip sabahtan gelmişler ve günlerini orada güneşlenerek geçiriyorlar. Kimisi kitap okuyor bir yandan, kimisi müzik dinliyor. Şehir içindeler ama tatildeler gibi bir havaları var. Büyük şehir içinde kaçılabilecek böylesi yerlerin olması çok büyük bir lüks bence.

Park gezintimizin ardından çok yakınımızda olan BMW müzesini gezdik ve son model motorsikletlerle fotoğraf çektirdik. O kadar güzeller ki binince insanın inesi gelmiyor :))

Veee buradan sonraki durağımız meşhur İngiliz bahçesi :)) Bir ucundan yürümeye başladığımız İngiliz bahçesinin boyutlarını görünce şok olduk. 3.7 kilometre karelik alanıyla dünyanın en büyük parklarından biri, New York’taki Central Park’tan daha büyük. Bu parkın içine 1815 yılında bir şelale yapılmış. Parkın içinde Monpteros ve Chinesischer Turm adında iki yapı mevcut. Chinesischer Turm’un bahçesinde meşhur bira bahçesi var. Bizim gittiğimiz dönemde festival olduğu için her yer insanlarla doluydu. İnsanlar müzik eşliğinde, ağaçların gölgesi altında biralarını yudumlayıp sohbet ediyorlardı. Ortam o kadar güzeldi ki biz de biraz daha gezip akşam bira bahçesinde içmeye karar verdik. Günün geri kalan kısmını akşam içeceğimiz biranın hayaliyle geçirdim :)) Bu bahsettiğim bira bahçesinin haricinde İngiliz bahçesinde başka bira bahçeleri de mevcut. Chinesischer Turm’u keşfetmeden önce, diğer bira bahçesinden bira dolu bardağımızı alıp yürüyüşümüze devam ettik, bardağı İstanbul’a kadar getirdik :) Parkın içindeki şelalede, sörf yapanları seyrettik.

Ardından İngiliz bahçesinden çıkıp civarda bulunan yapıları görmeye karar verdik.  Haus der Kunst ve Museen binalarını dışarıdan gördük. Isar nehrinin üzerinden geçerek Friedens-Engel anıtını ve Landtag binasını ziyaret ettik. Isar nehrinin kenarındaki St.Lukas kilisesini ziyaret ettik. Bu kilise beni çok etkiledi. Aslında diğerlerine kıyasla abartı bir mimarisi yoktu ama bana sıcak ve sevimli geldi. Kilisenin içinde oturup biraz dinlendikten sonra yürüyerek keşfimize devam ettik. Nasıl mı yapıyoruz bu keşfi? Alıyoruz elimize turistik haritayı, bakıyoruz işaretli yerlere, güzergah belirliyoruz kendimize ve başlıyoruz tabanvaya :)) Eksik kalmasın diye haritada gösterilen her yeri görmemiz lazım mutlaka :p Ardından Isartor kapısından geçerek şehir gezintimiz sürüyor. Tal caddesinde güzel bir Malezya restoranı bulup kendimize ziyafet çektik.
Ingiliz_Bahceleri_Video
Yemek sonrası Altes Rathaus meydanında küçük bir gezinti yaptıktan sonra İngiliz bahçesine doğru biramızı içmek üzere yola koyulduk. Bu arada öğlen içtiğimiz biranın bardağı bizde kaldı, eee yürüyüş yapıyorduk ya dönüp geri veremedik o yüzden :p Tramvayla bira bahçemize ulaştıktan sonra oturup biralarımızı yudumladık.
Munih_Kemanci_Video
Müzik çalan grup gitmişti, insanlar da azalmıştı etrafta. Öğlen öyle bir kalabalık ve insan gürültüsü vardı ki anlatamam. Bu arada açık alanda bu kadar bira içen insan olduğu düşünülünce akla gelen ilk soru, tuvalet oluyor tabi ki :)) Merak etmeyin Almanlar ona da çözüm bulmuş :)) Çok büyük, temiz ve hızlı işleyen tuvaletler yapmışlar. Rahatça içebilirsiniz :))) Biramızı içerken bardak çalsak mı diye düşündük ama sonra vazgeçtik ve bir sonraki güne enerji toplamak için otelimizin yolunu tuttuk.

Gezilecek Yerler:

  • Schloss Nymphenburg mit Parkburgen
  • Marstallmuseum
  • Museum Nymphenburger Porzellan
  • English Garten
  • Olympiapark
  • BMW Welt Museum
  • Monpteros
  • Chinesischer Turm
  • Friedens-Engel
  • Bayr. Landtag
  • Museen
  • Haus der Kunst
  • Isartor
  • St. Lukas Church
  • Altes Rathaus

 

Bu yazı 2023 defa okundu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.